Tekel İşçileri Eylemde

Tekel İşçileri Eylemde

31 Ocak 2010 Pazar

Dumanlı Eylem Sahası: Tekel İşçi Grevi


Yeraltı medyası elbette tekel işçilerinin yanından da bildiriyor...


Memleket isimleri yazılı çadırların önündeki kalabalık ellerini Ankara'nın ayazına inat daha da yanaştırıyor sobaların sacına, varillerin ateşine. Vakit öğlen olsa da, Ankara ayazı vurup geçiyor çadır görünümlü naylonları. İs ve duman birahaneleriyle ünlü Sakarya Caddesini aşarak sarıyor bütün Ankara'yı. Tekel işçileri'nin tütününün dumanı da karışıyor ise, dumana ve aman vermez soğuğa. Ancak karışınca aralarına hep bir ağızdan aynı söz işitiliyor titreyen dudaklarında; ''is ve dumandan daha fazlasıyız.''
Özlük haklarını savunmak için çıktıkları başkent yolunda Tekel işçileri 40'lı günlerini yaşıyor. Bu 40 günün içine 3 günlük açlık grevini de, Türkiye'nin eylem takvimine isimlerini büyük harflerle yazdırmayı da sığdırdılar. Özlemlerini, yoksunluklarını, baş gösteren sağlık sorunlarını da.
Ankara'da onları sığdırmış bozkırına. Memuru toplanmış çadırını kurmuş, derneği, partisi toplanmış yemeklerini çayını vermiş, emeklisi gelmiş battaniyesini vermiş. Öğrencisi de toplamış işçilerin kirlenen elbiselerini evinde yıkamış yanına da gardırobundan birkaç elbise eklemiş. Başkentin dumanlı eylemcileri başbakan Tayyip Erdoğan'a seslendi.

Zekeriya Kaya

Ankara bir mülteci kampına dönüştü. Sayın başbakandan odun kömür istemiyoruz, biz var olan özlük hakkımızı istiyoruz. Biz varolan özlük hakkımızın gaspedilmesine karşıyız. Benim kadrom yokken bize meydanlara çıkın yanınızdayım diyorlardı, bugün meydanlardayız şimdi yanımızda değiller. O gün muhalefet oy peşindeydi, bugün iktidar rant peşinde. İşçi başbakandan müjde bekliyor, provakasyon yapmayın diyor başbakan. Ankara halkı bu işçiye kucak açıyor, Ankara halkının bizi linç mi etmesini istiyor?

Sultan Meriç

Haberlerde çıkıpta yattıkları yerden para alıyor diyor başbakan, demiyorki bir günde 5-6 milyon kar getiren fabrikaları özelleştirip sattım. Oradan da ben bunları depoya attım, oradan da dışarı attım. Biz buraya özlük haklarımızı almaya geldik kardeşim. Ben yetim hakını savunan başbakana oy vermiştim bu başbakan benim başbakanım değil.

Yılmaz Aslan

Bu devirde gel özlük haklarımı elimden al bu adalet mi? Ona ne yaptıkta bize bunu yapıyor? Bu kişın ortasında bu ayazın ortasında kim kalabilir? Biz ona ne yaptık, bize açıklamasını yapsın. Kalkıp diyorki işçiler 3 milyar para alıyor, bordoları gösterdik. Ben 1300 TL alıyorum. Tazminat benim doğal hakkım. Sen özel şirkette de çalışsan bu tazminatı alacaksın. Sayesinde soğuğa, sefilliğe de alıştık. İnsan kardeşini sokağa atar mı? Bu nasıl kardeşlik? Bize cop da vursalar bize kese gelir.

Fatma Akgün

20 yıldır işçiyim mücadele vermeye geldim buraya, haklarımızı alacağız. Başbakan bu kadar kötü olamaz. Bize hak vereceğini biliyorum. O da zamanında bizim gibi eylemciydi. Çocuklarımızı göremedik ama anne hakkımızı almadan gelme diyorlar, hakkımızı almadan gitmeyeceğiz.

Mehmet Atakan

Sayın başbakan Gazze'yi savunduğu kadar gelip bizi de savunsun. Ben burada başbakana sinirimden dayanamıyor oynuyorum. Açılım diyor buyursun gelsin. Muhalefete sesleniyor Sivas'ı geçemiyorsunuz diye. İşte biz buradayız Diyarbakırlısı, Trabzonlusu biz açılımı burada yaptık. Biz Ankaradayız hani başbakan nerede? Biz Ankara'yı soğuk bir kent biliyorduk. Türkiye'nin başkenti ama bürokratların yaşadığı soğuk bir yer olarak biliyorduk. Biz ömrümüzce bu ankaranın halkını unutmayacağız.

Emine Altaş

Ona sadece vicdanın sesini duymasını istiyorum. Bu kadar vicdansızlık olmaz. Müslümanlık böyle birşey değil. Bu çocukları gelip görmesi, duyması lazım. Duyuyor ama işine gelmiyor herhalde. Bir yandan diyor ki haydi kızlar okula diyor? Ben bu çocukları nasıl okutacağım? Ekmeğimizin peşindeyiz. Eninde sonunda istediğimizi alacağız, umutluyum ben.

Sultan Erarslan

Bizi kaç gündür bizi yıpratmaya çalışıyor, sindirmeye çalışıyor ama o konuştukça biz daha güçleniyoruz. Bizim umudumuz var. Her yerden bize insanlar geliyor. Biz bu çadırda birbirimize saygıyı sevgiyi öğrendik. Biz burada hep beraber türküler söylemenin güzelliğini öğrendik.

Mehmet Kambur

Biz bu ülkenin düşmanı değiliz, biz bu ülkenin işçisiyiz. Ben bu işe halkkımla girmişim. Ben sınavla girdim, mülakatla girdim. Ben son altı aya kadar çalışıyordum, kamyon da sürdüm, yük de taşıdım. Bizim durumumuz açıkçası gazzeden kötü oldu, allah bize de onlara da yardımcı olsun.

Songül Aslan

Bize neler neler dedi, biz buraya provakötör olarak gelmişiz. Biz yani vicdanımızla, çalışan olarak değil, onun bunun diğer partilerinden toplanıp gelmişiz. Ben utanıyorum halimizden. Çocuklarımı göremiyorum eşimle birlikte buradayız. Utansın devlet. Burada sağ sol bitti, sağ sol yok. Burada hepimiz ekmeğimizin peşindeyiz.

Mehmet Yılmaz

Tayyip Erdoğan hakkımızı versin hakkımızı vermeden gitmeyiz, ölmek var, dönmek yok. Canımız çıksa gitmeyiz buradan. Biz burada sınıf mücadelesi veriyoruz. Bize kulaklarını tıkamasın. Biz burada bilendik. Biz soğukla ayazla bilendik. Ankara insanının yardımıyla bilendik. Biz burada sokakta yatıyoruz ama biz burada soğukta değiliz, Ankaralıların sıcak gönlünde kalıyoruz.

(Bekir Coşkun'dan Yeraltından Notlar bakınız arşiv.)

Bekir Coşkun'dan Yeraltından Notlar

Bekir Coşkun salvoladı, sadece yeraltı medyası vardı.

UMAG'ın (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) her yıl düzenlediği Adalet ve Demokrasi haftası etkinliği çerçevesinde 30 Ocak günü gerçekleştirilen ''Dikkat Dinleniyoruz'' konulu açık oturumunun konukları Habertürk gazetesi köşe yazarı Bekir Coşkun, Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan ve Hürriyet gazetesi Ankara temsilci yardımcısı Faruk Bildirici'ydi. Ahmet Hakan'ın babasının rahatsızlığı dolayısıyla katılmadığı açık oturumda Faruk Bildirici dinlenme konusunun tarihine değindi. Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin çok amaçlı salonunun koltuklarının yetmediği kitlenin merakla beklediği kişi Bekir Coşkun'du.
Bekir Coşkun konuştu, ana akım medyanın ilgi göstermediği açık oturumdan yeraltı notları:
- Şu an yaşadığımız faşizmdir.
- Cumhuriyet'in bütün kurumları işgal altındadaır. İşgal kelimesini bilerek seçiyorum.
- Mustafa Balbay içeride ben dışarıdayım, üzülüyorum ben hiçbirşey yapmadım mı?
- Emin Çölaşan ile ben cep telefonunu uzun süre kulanmadık o yüzden de Ergenekon'da adımız geçmedi.
- Bu tür panellerin bir anlamı yoktur. Burada biz bizbizeyiz. Bunun anlamı yoktur. Ben zaten sizi 3 metreden görsem gelir boynunuza sarılırım. Ben sizi yıllardır gördüm, gözlerinizden tanırım.
- Hepiniz birer öğretmensiniz panellere katılmak yerine gecekondulara gidin, kahvelere gidin, insanlara anlatın, ücra köşelerde yaşayan insanlara anlatın derdimizi.
- Panellerle bir yere gelinseydi iktidar hergün panel yapıyor olurdu.
- Bir ormanda yangın çıkarsa karacalar da yanar, karıncalar da, tavşanlarda. Bu ormanda yangın çıktı. Aydın Doğan'da yandı, Emin Çölaşan'da yandı, ben de yandım, Ertuğrul Özkök'de yandı.
- Uğur Mumcu, Emin Çölaşan ve ben silah almaya karar verdik. Uğur abi ölmeden kısa bir süre önceydi. Şimdi silahları aldık ama kullanmayı bilmiyoruz. Emniyetten rica ettik bize gösterir misiniz nasıl kullanılıyor bu diye. Emniyetin poligonuna gittik hedef tahtası hariç duvarları boydan boya vurmuşuz. Hedef tahtasında tekbir iz yok. Uğur abiyle emniyetten ayrıldık. Uğur abinin yüzü asık, belli bir şeey olmuş. Uğur abi ne oldu dedim. Biz gazeteciler dedi, kalem kullanmalıyız, bilgisayar kullanmalıyız, fotoğraf makinesi kullanmalıyız ama silah kullanmaya başladıysak burada bir sorun var demektir. Bu gazetecilik de bir sorun var demektir.
- Uğur Mumcu'lar öldü, gerekirse ben de ölürüm siz merak etmeyin ama siz de üzerinize düşeni yapın.
- Sizler kibar insanlarsınız biliyorum aklınızda şöyle bir soru var, Bekir Coşkun Habertürk grubuna neden geçti?
1) Ben bu grupta sadece köşe yazısı yazıyorum. Benim gruptaki sınırım köşe yazımın sınırlarıdır. Benim başka hiçbir etkinliğim yok. Ben yazımı yazarım, eğer bir engelle karşılaşırsam Hürriyet'te yaptığım gibi bırakır giderim.
2) Biz Eminle birlikte Hürriyet'ten ayrılınca Cumhuriyet'e gittik. Ben burada yazmak istiyorum dedim. Bana bir fotomuhabirin aldığı maaşı verin yeterli dedim. Mustafa Balbay İlhan Selçuk'a isteğimizi belirtmiş, İlhan abi ben Emin, Mustafa bir yemekte toplandık. İlhan abi bulunduğunuz yerde devam etseniz daha iyi olur dedi. Belli ki Cumhuriyet'in içinden bizi istemediler.
- Bizim bir lidere ihtiyacımız var. Maalesef muhalefet edecek bir liderimiz yok.

...Notlar...

Ahmet Hakan'ın açık oturuma gelemediğinin duyulması salonda ''zaten hep bir hastalık bahanesi çıkar'' şeklinde yorumlandı.
Bekir Coşkun eşi ve ailesinin en küçük üyesi dediği yeğeniyle açık oturuma katıldı.
Özge Mumcu'nun önderliğinde gerçekleştirilen açık oturuma ilgi yoğundu. Açık oturuma katılanların çoğunluğunu orta yaşlılar oluşturdu.
Açık oturumun başlangıcında ODTÜ Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kısa bir sinevizyon çalışması yer aldı.

24 Ekim 2009 Cumartesi

BerTaraf Olmak

Taraf yazarı Sevan Nişanyan yarınki köşesinde ''bertaraf''ın etimolojisine dair bir kelamda bulunur mu acaba? Herşeye karşın biz önlemimimizi alalım. Ber kökü Farsçadan, taraf ise Arapçadan gelen bir ek olarak birleşmiş ve kaldırılmış, giderilmiş anlamını sağlamış. Daha fazla ayrıntı için bknz. Nişanyan'ın yarınki yazısı. Türkiye haberciliği son yıllarda hem sansasyonele hem de mühürsüz belge haberciliğine doğru derin bir manevra yaptı. Haberde doğruluk ikincil ve hatta üçüncül ölçüt haline geldi. Bir haz haberciliğidir gidiyor açıkçası. Sansasyonal haberde de mühürsüz belgeli haberlerde de okuyucunun aynı haz noktaları uyarılıyor. Ve haberci iki tür habercilikte de okuyucunun aldığı hazzın benzerini belki daha fazlasını yaşıyor kuşkusuz. Altangiller'in Ahmet'i Perşembe günü NTV ile ilgili mühürsüz belgeli haberini sürmanşet çıkınca binbir çiçekden bal alan arı denli hazla dolup taşmıştır herhalde. Ama onca şeye rağmen hala ''gerçek en büyük devrim''. Taraf gazetesinin sürmanşet haberinden iki gün sonra yayınladığı haberinden bir cümle:''Bu yanlıştan dolayı NTV'den özür diliyor ve bu haberle ilgili gerçekler için NTV'nin açıklamasına bağlanıyoruz'' Bir gazetenin gerçekleri öğrenmek için başka bir yayın kuruluşunun haberine bağlanması ''bertaraf'' olmak için yeterli herhalde.
Siz gerçek haberleri başka yayın kuruluşlarından öğrenip aktaracaksanız, siz neden varsınız? Sizi kamuoyunu doğru bilgilendirmek adlı gazeteciliğin en has yasası bağlamıyor mu? Her haberde başka bir yayın kuruluşuna bağlanacaksanız, bu taraf olmak neyin tarafı. Bir özür kapatır mı sürmanşetten giren yalan yanlış bir haberi? Bir haber için şehirler, kütüphaneler, arşivler aşındırıp, her türlü kokuda ve ideolojide ağız kokularına katlanan habercinin günahı ne ve vebali ne? Bir haber önce muhabirin sonra yazı işleri kadosunun vicdanıdır, vicdanının en somut hali.
Taraf olmak, bertaraf olmaktır bazen, bertaraf olan sadece bir gazete değil toplumun vicdanıdır da bazen.

14 Ekim 2009 Çarşamba

3. Hamur Kağıtta 3. Sınıf Haberler

Medya da kılıçlar çekilmiş. Güler misiniz, ağlar mısınız? Ne zaman kılıçlarını kınına sokmuştu acaba köşe kadıları, manşet atıcıları? Ne zaman bilen var mı? Ey Hürriyet, Ey Sabah, Ey Habertürk, Ey ana akım medya, gazetelerinizin manşetleri, sürmanşetleri kavgalarınızla, birbirinize karşı çirkin, düzezeysiz ithamlarınızla, ağız dalaşlarınızla tikelleşiyor. Kamunun sizin iktidar mücadelelerinizden kazanacağı ne var? Hanginizin en tröst olacağının ne gibi bir haber değeri, ne gibi güncelliği var? Sürmanşetler, manşetler sizin mesajlaşma alanınız mıdır? Öyleyse söyleyin, lanet okutmayın hergün kendinize. Şu manşetlere, sürmanşetlere ya kendinizi ya da memleketin her noktasını ezberlediği baldırları, bacakları taşıdınız. Ne Bilal Efendi, Ne Bekçi Kazım, Ne Leyla Teyze, Ne Meryem hanım. Dünyanın en güzel el dokumalarını yapan, dünayanın en hakiki aşklarını yaşayan, dünyanın en ince esprilerini yapıp, dünyanın en özgür düşüncelerini dile getiren ve dünyanın en zor, en yorucu hava ve  hayat koşullarına karşı, en yürekli, en umutlu mücadelelerden birini veren Anadolu insanına birkez olsun gazetelerinizde yer vermediniz. Ya öldüler, ya dondular, ya yandılar haber oldular. Kusura bakmayın, Sibel Canla yatan kılıçla kalkar, kalksın da ayrıca. O her bastığınız 3. hamur kağıtta, sizin yaşamınızdan ilham alan 3. sınıf haberler, 3. sınıf kişiler gündemi oyalıyor. Her gazeteyi eline aldığında Ormancı Bilal efendi kestiği ağaçlara ağlıyor...

Başlarken...

Başlamak en zoru her zaman, bir de konu boylu boyunca binbir kaynakla ve suratla insanın önüne seriliveren 'iletişim' ana başlığı olunca. Baştan söylemesi iletişim ırmağının, gazetecilik koluna ve nadiren de olsa sinema koluna hasbihal edeceğiz. Edeceğiz derken biz veya ben (umarım bizi başarırız) yaş itibariyle Çağaloğlu yokuşunu bir haberin heyecenı ile tırmanamamış ve tırmanması bir daha da mümkün olmayanlar. Üniversite koridorlarında iletişim derslerine öfkelenen, nadiren tatminlenen, rezidans çocukları. iletişimderslerinegiriş blogu, gerilla haberciliği mümkün mü?, yurttaş haberciliği mümkün mü? diyebilecek kadar umutlu, haberin tarafsızlık ilkesini yok sayacak kadar gerçekçi, gazeteyi-gazeteciyi-gazete sahibini-iletişim fakültesini-iletişim fakültesi öğretim üyelerini- vicdanın teleğinden geçirerek yorumlayacak kadar da etkili olmayı yeğler. Bu bloga her muhabette alıntısız, her yazıda da alıntılı yer verilebilir. Sitenin alt tarafında bir BBC haber eklentisi söz konusu. BBC'siz de olmuyor BBC ile de durumu yaşadığımız. Ancak Elcezire TV'nin haber eklentisi çıkarsa bu site ona da sonuna kadar açık. Sormadan edemedim Elcezire Tv muhabirlerini kim eğitti acaba? Elcezire Tv'nin finansöterleri kimler? Bu arada yanlış anlaşılmasın güçsüzlüğümüz gücümüzdür ve Türkiye ona anlam katan herkesindir. Gazete sloganlarının haber dışında herşeyi anlattığı 'güzel ve yanlız ülkemiz'. Efendim biz burada olacağız bekleriz.